Elli iki yıldır cevabını aradığım ve hala “hah işte tamam buldum” diyemedim, üzerinde birçok otoritenin konuştu, değerlendirdiği, bir kalıba sığdırılmaya çalıştığı, yüzyıllardır evirip çevirip şekillendirdiği “kadınlık” hakkında “Dünya kadınlar Günü’nde” ben de bir iki şey yazmak istedim.
Amacım önce başta kendim de belki sonra okuyan birkaç kişi de farkındalık sağlamak. Düşündürmek. Farklı bir bakış açısı kazandırmak. Belki de fark edecek bir şey yoktur. Belki de çoktan her şey hak ettiği konuma gelmiştir. Bilemiyorum…
Tam olarak ne demek kadın olmak?
Her zaman yaptığım gibi konuya TDK sözlük anlamıyla girmek istiyorum.
Birincisi; erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen.
İkincisi; analık veya ev yönetimi bakımında gereken erdemleri, becerileri olan.
Üçüncüsü; hizmetçi bayan.
Dördüncüsü; bayan.
Ben bu tanımların etrafında dolanmayacağım elbette.
Eğer yeterince işveli ve cilveli değilsen…
Eğer yeterince iyi kazanamıyorsan…
Eğer yeterince iyi sevişemiyorsan…
Eğer yeterince kendini parçalayamıyorsan…
(Vericilikte bir sınırın varsa yani)
Eğer yeterince güzel değilsen…
Eğer yeterince bilgili ve kültürlü değilsen…
Eğer yeterince zayıf değilsen…
Eğer yeterince becerikli değilsen…
Bu özelliklerden biri veya birkaçı sende yoksa bu dünyada yeterince “iyi bir kadından” sayılmıyorsun. Bu eğerler çoğaltılabilir mi? Evet. Gerek var mı? Hayır.
Şikayetçi olduğumuz, bizi değersiz bulduklarını savunduğumuz, bizi anlamadıklarını düşündüğümüz sevgili erkeklerin tamamını bir kadının doğurup yetiştirdiğini unutup, çoğu zaman veryansın ediyoruz. Erkekler ile ilgili büyük büyük laflar ediyoruz. Kendimizi savunuyoruz. Hep bir haklı çıkma çabamız amacımız var. Dış dünyayı düzeltmeye, toparlamaya çalışıyoruz. İnsanlara suç buluyoruz. Adeta kazanamayacağımız bir arenada savaştayız. Birçok temel bilgi de ve ilim de şöyle bir evrensel yasa vardır. “Kim şikâyet ediyorsa sorun ondadır.” Aynayı maalesef kendimize doğrultamıyoruz.
Özümüzden uzağız. Ne özü bu? Kadının yaratılışının özü. En başta biz kendimize gereken değeri vermiyoruz ve değer bekliyoruz. En başta biz kendimizi sevmiyoruz ve sevgi bekliyoruz. En başta biz kendimizi yeterli bulmuyoruz ve yetkinlik istiyoruz. Halbuki ben kendimi değerli bulmadığım da elin oğlu gelip neden değerli bulsun ki beni? Ben kendimi sevmezken birinin beni sevmesini beklemem o kişiye yapılan haksızlık değil mi?
Mutluluğumuzu çocukken gördüğümüz çoğu örnekte olduğu gibi kendimizi erkeklere beğendirmek, onları mutlu etmek, onlar mutluysa biz de mutlu olmak üstüne endekslemişiz. Tıpkı analarımız, atalarımız gibi. Tıpkı bize yapıştırılan bazı laftalar, bazı atasözleri gibi. Tıpkı oğlunun etrafında pervane olan, kendi aynı sıkıntıları çekmesine rağmen kızına “sus kızım o erkek” diyen annemiz gibi. Tıpkı bozulmuş toplumun bozuk bir ferdi gibi…
Hikayedeki yanlış nerede başladı herkes için ben bilmem ama geldiği sonuç meydanda. Ortalık toz duman. Kadınlar “Dişi Enerji’nin” ne olduğunu, “Almanın” ne olduğunu, “Teslimiyetin” ne olduğunu, kime nasıl güveneceklerini unuttular. Unutturuldular… Bunca mücadele içinde; “sen yaparsın, sen halledersin, senin kimseye ihtiyacın yok, Aslan kızım benim” denilerek sertleştirilip katılaştılar. Her olayda ortaya güç, kuvvet koymak durumunda bırakıldılar. Durum böyle olunca da kâinata bir erkeğin yaydığı enerjiyi yayar olmuşuz ve bir erkeğin gelip bizi çekici bulmasını bekliyoruz. Naif değiliz, yumuşacık değiliz, saran sarmalayan değiliz, gizleyen değiliz…Gerektiğinde dünyanın en güçlüsü ama gerekmedikçe en hassas insanı değiliz…
Yani yaratıldığımız gerçeğin özünden uzağa düşmüşüz ve bu söylemleri “peri masalı” sayıp feminen yaklaşımların arkasına sığınıyoruz. Çırpınıyoruz, savaşıyoruz, kanıtlamaya uğraşıyoruz, beğendirmeye çalışıyoruz. Elde var pişmanlıklarla ve mutsuzluklarla dolu koca bir hayat. Bu durumların tüm dünyadaki kadınlar üzerindeki sonucu ne ona da bakalım? (Verebileceğim onlarca güvenilir resmi kaynağa ait araştırma sonuçları ve grafilerle)
Yalnızız… Değersiziz… Mutsuzuz… Üçümüzden biri antidepresan kullanıyor. Üçümüzden biri boşanıyor. Ve yine kalan üçüncüsü de uzun soluklu terapi alıyor.
Ve işin özünün en çok bozulduğu yer neresi biliyor musunuz sevgili hanımlar? Yaratılmış olan tüm canlıların içinde her türün ama aklınıza gelebilecek her türün erkek olanları kendisini dişisine beğendirmeye çalışıyor. İstisnalar hariç onlarda kaideleri bozmuyor zaten.
Peki hayvanlar alemindeki gerçek bu iken insanlar aleminde durum ne?
Dünya kadınlar günümüzün kutlu ve mutlu olmasını ve hepimiz için birçok konuda uyanışa sebep olmasını bütün kalbimle diliyorum…
Sevgiler, Aynur Üçhisarlı