Kanlıca

Böyle bir başlığın altında yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum, hani kitap bile yazılır derler ya işte öyle bir şey.
Ben Kanlıca’da doğdum, büyüdüm. 22 yaşına kadar bizzat 33 yaşına kadar da bilfiil orada yaşadım. Neredeyse hatırladığım tüm anılarım Boğaz’ın bu şirin, küçük mahallesine dair diyebilirim. Eğer bir gazetede veya dergide yayımlanıyor olsaydı bu yazı ya da bir yazarın kaleminden çıkıyor olsaydı bu satırlar eminim ilk cümlesi şöyle olurdu; “ Boğazın en şirin, en küçük, en sıcak semti…” Ama o yaşayarak yazmış olmazdı, usulen öyle başlardı sanırım. 

İstanbul’un bu kadar içinde ama İstanbul’dan bir o kadar da uzak ve her şeyden soyutlanmış Kanlıca. Şehrin en kalabalık yerine geliş mesafeniz artık yirmi dakika, eskiden elli dakikaydı ama o geldiğiniz yerden o kadar başka bir dünya ki kendi içinde küçücük, samimi, farklı bir dünyadır Kanlıca.  İstanbul’da yaşayan çoğu kişinin en azından bir kez geldiği, gelmese de adını bildiği Kanlıca’da yaşadım ben ve bu yüzden o kadar şanslıyım ki. İşte bunu size nasıl anlatabilirim diye epeyce düşündüm ve kendimce bir yol buldum sonunda. Böyle yerlerde yaşayanlar hep benim gibi mi hisseder bilmiyorum ama ben kocaman kocaman genellemeler yaparak anlatacağım ki şahsıma münhasır olmasınlar, Kanlıca’ya ait olsunlar.

Kanlıca’da tanıdık olmayan yüzleri görebileceğiniz tek yer iskele meydanıdır ya da kısmen sahil. Ya o çok meşhur yoğurdunu yemek için ya da bir hafta sonu kaçamağı yapmak için gelenler vardır çoğunlukla. Siz gazinosunda otururken selamlaşmıyor olsanız bile bugün burada hangi masadakiler yabancı ya da misafir anlar, bilirsiniz. Herkes kendi mahallesindekileri tek tek yakından tanır. Evlerine girip çıkmıyor olabilirsiniz ama evin babası nerde çalışıyor, annesi nereli, çocukları kaç yaşında, gelen misafirleri kimlerdir, bütün bunları mutlaka bilirsiniz. Zaten aynı mahallede oturup da bir sebeple birbirinin evine gidip gelmemiş aile var mıdır Kanlıca’da bilmiyorum ama bizim mahallede yoktu ondan eminim.

Şimdi size soracağım soruların her birinin cevabının “evet” olduğunu varsayın, işte bu sizin Kanlıca’yı anlamanız için güzel bir yol olacak. 

“Siz hiç lise dönüşü indiğiniz otobüs durağının hemen yanındaki pastaneye ya da hemen onun yanındaki kuruyemişçi teyzenize ya da amcanıza okul çantanızı emanet ettiniz mi?”
“Ayakkabı ya da etek aldığınız mağaza sahibi babanızın arkadaşı değilse şayet oğullarının nerde okuduğunu bilebilir miydiniz?”
“Siz hiç kuaförünüzü hem de defalarca en üst kattaki evinden alıp en alt kattaki kapalı salonunu uygunsuz bir saatte açtırıp üstelik aynı paraya saçınıza fön çektirmiş miydiniz?”
“Kaçınız evinize giderken yol üstündeki dükkânların tümüne selam verebilir? Ya da evinizin sokağında yürürken karşıdan gelen kişinin bir yabancı olduğunu fark edebilir?”
“Siz cüzdanınızı evinizde unuttuğunuz halde birkaç ilçe uzağınızdaki okulunuza gidip, akşama da geri dönebilir miydiniz?”
“Kaç tane erkek ana caddede ki bayan kuaförüne, ya da kaç kadın erkek kuaförüne dükkânın içine el sallayarak işinden evine dönerken her akşam selam verebilir?”
“Kaçınızın en büyük boş zaman eğlencesi asfaltın tam ortasındaki oltanızın kurşunu araba gelmeden denize atmaktır?”
“Kaçınız her gün mis gibi deniz ve yosun kokusu içinde ve bir ıhlamur ağacı altında, yıllarca servis ya da otobüs beklemişsinizdir?”
“Sizce İstanbul’da kaç kişinin birden fazla çocukluk oyun arkadaşı şimdi evli ve iki çocuk sahibi olan komşusudur?”

İşte ben; en sonuncusu hariç ki yaşamaya devam etseydim o da dâhil tüm bu sorulara “evet” cevabı verebileceğim bir yerde büyüdüm ve yaşadım. Benim “evet” sizin “hayır” diyebileceğiniz böyle daha onlarca soru bulabilirim. Üstelik bunlar benim şahsıma özel evet cevapları değil. Orada yaşamış, ya da yaşamaya devam eden her Kanlıcalı için geçerli olduğuna da inanıyorum. Anlatabildim mi bilmiyorum, her ne kadar son yıllarda artık orada kalabileceğim bir evimiz yok diye canım çok yanacak korkusuyla tek bir sefer bile gidememiş olsam da benim Kanlıcam gerçekten;  

“Boğazın en şirin, en sıcak, en samimi ve en güzel tek yeri.”

AYNUR BOROĞLU ÜÇHİSARLI 

Bu Yazılara da Göz Atabilirsiniz