Herkese merhaba. Hemen konuya gelmek istiyorum. Değinmek istediğim konunun yine çok önemli olduğunu düşünüyorum. Seçtiğim konu en çok danışmanlık verdiğimiz konu ve hepimizin ortak sorunlarından biri. Bir kişinin bile hayatında olabilecek minicik bir değişim beni gerçekten çok mutlu eder. Keza asıl mesleğimi bırakıp bu işe geçiş yapma sebebim de anlattıklarımın kendi hayatımda uyguladıktan sonra yarattığı köklü değişim oldu. On senedir (2022) de diğer hayatlardaki değişimlere şahidim çok şükür. ☺
Bir tahterevalli düşünün. Sağ koltukta siz, sol koltukta eşinizin oturduğunu hayal edin. Evliliğiniz o tahterevallinin üstü olsun. Sadece şunu unutmayın; altı bizim bildiğimiz tahterevalli de olduğu gibi toprak veya düz bir zemin değil. Aşağısı uçurum olabilir, yangın yeri olabilir, uçsuz bucaksız derin bir okyanus olabilir, bir başkasının tahterevallisi olabilir. Aşağıdaki boşluğu siz nasıl hayal ederseniz öyle olsun.
Evliliğin ya da ilişkinin ilk yıllarında herkes tam ortada buluşur. Her şey o noktada başlar. Kucak kucağa, gönül gönüle, iç içe, sevgi dolu bir ilişki. Herkes herkesin istediğini alıyor, veriyor, yapıyor. Sorun var mı? Yok. Al gülüm ver gülüm noktası o tahterevallinin tam ortası. Sonra ne oluyor da peki dengeler bozuluyor?
Taraflardan biri istemeden bir diğeri veriyor. Vermenin yerine de siz ne isterseniz onu koyun. Herkes kendinde olanı veya en iyi bildiği şeyi veriyor. Para veriyor, ilgi veriyor, aşk veriyor, sevgi veriyor, zaman veriyor. Ya bunlardan birini, bir kaçını ya da hepsini vermeye başlıyor. Biri veriyor diğeri alıyor. Alan ilişkisine aynı miktarda bir şey vermiyor ama veren almadığı halde vermeye devam ediyor. Alan memnun veren memnun buraya kadar sorun var mı? Yok. Sonra ne oluyor? Bu sefer bizim tahterevallinin dengesi bozulmaya başlıyor. Adam ya da kadın yerinde kalırken diğer kişi bir adım geri gitmiş ve kendi tarafını ağırlaştırmış oluyor. Biz kadın örneği üstünden gidelim burada çoğunlukta oldukları için.
Peki neden? Neden insan karşısındakine, ona verdiklerine karşılık vermediği halde, vermeye devam eder. Bunun birçok sebebi var ama biz en önemli sebebin üstünde duralım. Kadın kendine yapılması istediği şeyi ona yapar. Sevdiğini duymak istiyordur, sevdiğini söyler. Hediye almak istiyordur hediye alır. Vakit ayırmasını istiyordur, dışarı çıkma teklifi, tatile gitme planı yapar. Uzun bir mesaj bekliyorsa uzun uzun yazar. Eğer erkek en azından iki hamleye karşılık bir hamle bile olsa yapmıyorsa bunların her biri karşılıksız vermedir ve devam ettiği sürece kadın bir uçta erkek bir uçta kala kalır. Ve zamanla; uzak, mesafeli, birbirini anlamayan, keyifsiz, sıkıcı bir evlilik ya da bir ilişki haline gelir. Alanlar daralır, şikâyetler artar, artık alan da verende memnun değildir. Siz olsanız; “beni sevdiğini neden söylemiyorsun, neden beni bir yere götürmüyorsun, ben artık bıktım biraz da sen bana zaman ayır, neden geç geliyorsun, neden sorumluluk almıyorsun” diyen bir eş ister miydiniz? Ben istemezdim ama bir zamanlar o kadın bendim.☺
Peki, çözüm ne? Kaybetme korkusu, terk edilme korkusu yaşamadan öğrenebileceğiniz bir sürü stratejilerle eşinize bir şey istettirmek, plan yaptırmak, gülümseyen ve gülen bir yüzle aramadan aramasını beklemek, yazmadan yazmamak. Sorun yok ama bir değişiklik var havasını asla konuşmadan ama beden diliyle karşıya geçirip rahatını kaçırmak. Zor mu? Çok. Yapılabilir mi? Siz isterseniz ve biraz kendinize zaman tanırsanız neden olmasın?
Sevgiler,
Aynur Üçhisarlı.